anlarsan anlatırsın...
Minnak bebeğim büyüdü. Koskocaamaaan 4 yaşına girmek üzere.
Bana bir sürü soru soruyor, cevabını bildiğim ve bilmediğim. Mesela ölüme takılmış bu ara. Anne Atatürk şimdi nerede? Dilim varmıyor öldü demeye "yıldızlara gitti" diyorum. "Orada başka çocuklara yardım etmeye gitti, düşmanlarla savaşmaya".
Peşi sıra yeni soru geliyor; "düşmanlar gelirse, Atatürk geri mi gelecek?", "yok anneciğim gelemez artık, onun bizim dünyamızdaki görevi bitti" diyorum ve arkasından başka soru gelmesin diye dua ediyorum.
Çocuk benden daha çok biliyor aslında. "İnsanlar da, hayvanlar da yaşlanır sonra ölür anne Kayyu'nun dedesi gibi" diyor. "annanem de ölecek mi" diyor, ben "kapı çaldı dur bakayım, baban bana seslendi galiba" gibi sıçrayışlarla konuyu atlatma derdine giriyorum.
Çünkü bu ölüm meselesinin bendeki etkisini anlayamıyorum ki, oturup anlatayım çocuğa.
Doğamızda var, tamam.
Kaçınılmaz son, tamam.
ona tamam, buna tamam da ben tamam değilim işte.
Rahmetle andığım bir sürü sevdiğim var. Allah nurlar içinde yatırsın hepsini. Ama yokluklarına alışmak yerine telefon rehberinden silemiyordum bazılarının isimlerini. Geçenlerde telefonun bozuldu ve rehberim silindi de ne üzüldüm o numaralar da gitti diye.
Birini rüyamda görsem sanki yanıbaşıma gelmiş gibi mutlu uyanıyorum, çok özlediğimden.
Duygusallık mıdır benimki, kabullenemeyiş mi bilmem, bir türlü konduramıyorum artık olmadıklarını.
Ne zaman bir vefat haberi alsam, uzaktan ya da yakından. içim burkuluveriyor hemen. Anasını, evladını, torununu düşünüyorum, kimbilir ne halde kalakalmışlardır diye. Gidip hepsine ayrı ayrı sarılasım geliyor. "seninleyim, yanındayım, acını anlıyorum" dercesine, sıkıca sarılmak sadece.
Bugün çok sevdiğim çocukluk arkadaşımın dedesini kaybettik. Bir ülkenin kuruluşuna şahit olan, pek cok nesil yetiştiren, torununa aklını kullanırken vicdanını kaybetmemeyi öğretebilen, sevgili dolu bir eş, baba, dede ve büyükdede nevi şahsına münhasır, çok özel bir insan bugün yıldızlara kavuştu.
Hani çok mu anımız var saymakla bitmeyecek, ya da çok mu yakındık? değil... O zaman bana ne mi oluyor?
Valla ben de tam olarak bilmiyorum. İnsan sevmek için onunla çok şey paylaşmama gerek olmadığını anlıyorum. Sevgisiyle büyüyenleri gördükçe saygım da, sevgim de, hayranlığım da kat be kat artıyor. Rahmetli Zişan babaaanemiz, sevgili Alp, Reşat dedem, Fatmagül halam, Tevfik amcam, sevgili Necmiye, Ananeciğim, Hüseyin dedem ve tüm özlediklerim, Allah sizi nurlar içinde huzurla yatırsın.
Dualarım hepiniz için..
Bana bir sürü soru soruyor, cevabını bildiğim ve bilmediğim. Mesela ölüme takılmış bu ara. Anne Atatürk şimdi nerede? Dilim varmıyor öldü demeye "yıldızlara gitti" diyorum. "Orada başka çocuklara yardım etmeye gitti, düşmanlarla savaşmaya".
Peşi sıra yeni soru geliyor; "düşmanlar gelirse, Atatürk geri mi gelecek?", "yok anneciğim gelemez artık, onun bizim dünyamızdaki görevi bitti" diyorum ve arkasından başka soru gelmesin diye dua ediyorum.
Çocuk benden daha çok biliyor aslında. "İnsanlar da, hayvanlar da yaşlanır sonra ölür anne Kayyu'nun dedesi gibi" diyor. "annanem de ölecek mi" diyor, ben "kapı çaldı dur bakayım, baban bana seslendi galiba" gibi sıçrayışlarla konuyu atlatma derdine giriyorum.
Çünkü bu ölüm meselesinin bendeki etkisini anlayamıyorum ki, oturup anlatayım çocuğa.
Doğamızda var, tamam.
Kaçınılmaz son, tamam.
ona tamam, buna tamam da ben tamam değilim işte.
Rahmetle andığım bir sürü sevdiğim var. Allah nurlar içinde yatırsın hepsini. Ama yokluklarına alışmak yerine telefon rehberinden silemiyordum bazılarının isimlerini. Geçenlerde telefonun bozuldu ve rehberim silindi de ne üzüldüm o numaralar da gitti diye.
Birini rüyamda görsem sanki yanıbaşıma gelmiş gibi mutlu uyanıyorum, çok özlediğimden.
Duygusallık mıdır benimki, kabullenemeyiş mi bilmem, bir türlü konduramıyorum artık olmadıklarını.
Ne zaman bir vefat haberi alsam, uzaktan ya da yakından. içim burkuluveriyor hemen. Anasını, evladını, torununu düşünüyorum, kimbilir ne halde kalakalmışlardır diye. Gidip hepsine ayrı ayrı sarılasım geliyor. "seninleyim, yanındayım, acını anlıyorum" dercesine, sıkıca sarılmak sadece.
Bugün çok sevdiğim çocukluk arkadaşımın dedesini kaybettik. Bir ülkenin kuruluşuna şahit olan, pek cok nesil yetiştiren, torununa aklını kullanırken vicdanını kaybetmemeyi öğretebilen, sevgili dolu bir eş, baba, dede ve büyükdede nevi şahsına münhasır, çok özel bir insan bugün yıldızlara kavuştu.
Hani çok mu anımız var saymakla bitmeyecek, ya da çok mu yakındık? değil... O zaman bana ne mi oluyor?
Valla ben de tam olarak bilmiyorum. İnsan sevmek için onunla çok şey paylaşmama gerek olmadığını anlıyorum. Sevgisiyle büyüyenleri gördükçe saygım da, sevgim de, hayranlığım da kat be kat artıyor. Rahmetli Zişan babaaanemiz, sevgili Alp, Reşat dedem, Fatmagül halam, Tevfik amcam, sevgili Necmiye, Ananeciğim, Hüseyin dedem ve tüm özlediklerim, Allah sizi nurlar içinde huzurla yatırsın.
Dualarım hepiniz için..
Yorumlar