bahar geliyor...

Yani gelmek üzere. Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır derler ya, bizim tobi jr. için de tam iyileşti diyoruz, sonra bir ateş, bol sümük, biraz öksürük.
Geçtiğimiz pazartesi akşamı ateşlendi ve bu geceye kadar ateşi sürekli tekrar etti. Gündüzleri halsiz, mızmız ve iştahsızdı. Ta ki bugüne kadar ve nihayetinde yarın okula haftanın sonu da olsa gidecek ve ben de işe gidebileceğim.

Evlenmeyi düşünenlere, yeni evlilere ve hayatlarını bir bebekle taçlandırmak isteyenlere (naçizane kelimesi yerine acizane olarak kullanmakta ısrar eden bir güruhun içinde çalışsam da) naçizane tavsiyem;  anacığınız gençken ve sıhhatliyken çocuk yapın. Önce gezin tozun da suyunu çıkarmayın.

Bendeniz 30'a iki kala evlendim. 2 derken yıl değil bildiğiniz iki gün kala. Tobi jr. 'ı kucağıma aldığımda  33 yaşımdaydım. Çalıştığım için 5. ayda bakıcı kavramı ve kendisiyle tanışarak 2 sene kadar saadet dolu günler yaşadık. Evi toparlayan, arada yemek yapan, elbetteki bebeğimize ultra özenle bakan, ütülerin hakkından gelen süper bir bakıcımız vardı.
Minik kuş 2,5 yaşındayken beyimin işi sebebiyle İstanbul'a taşınmak durumunda kaldık ve bakıcımız da Bursa' da kaldı. Kıymetini yokluğunda anladım. Ev denilen mekanın sürekli dağılan, kirlenen ve devleşen bir organizma olduğunu farkettim. "3 kişi bir evi ne kadar dağıtabilir "derseniz. "o hooo" diye cevap verebilirim.
Bugün hasta bıdık az biraz uyudu da ben de evi azcık ucundan toparladım. Bu tertip ve düzen eylemi öncesi mutfağımız nagazaki, salonumuz ise hiroşima gibiydi. Şişman olmasa da iri adam, küçük çocuk ve bendeniz işten kaçan annenin toplu eseri.

fotoğraf temsilidir. (başka bir dağınık ev günümüzden)

Oysa ki minik kuş hasta olduğunda koşup gelecek annem (sağlık sebebiyle kadro dışı) olsaydı. toruncağızıyla oynarken iki taşım yemek kaynatsaydı. Ben de işe gidebilseydim ve geldiğimdeki tek derdim minik kuşa yemek yedirmek olabilseydi. İşte "gezin, tozun ama suyunu çıkarmayın" noktasına burada geliyoruz.

Gencim ayaklarına gezenlere, daha mastırım var diyen idealistlere, çocuk çok da gerekli değil bu dünyaya çocuk getirip ne yapacağız diyenlere, kendini hazır hissedemeyenlere diyeceğim şudur ki; hiç öyle atıp tutmayın.

Gençken yapılacak en verimli şey çocuğun körpeyken doğurup yaş aldığında rahat etmek olduğunu az buçuk geç öğrenmiş bulunuyorum. Ben de çok artistlik ettim zamanında şimdi tükürdüğümü yalıyorum.

İdealizim bir yere kadar önce yap çocuğunu sonra yaparsın doktoranı.İnsan çocuk shaibi olduktan sonra zamanını idareli ve verimli kullanmayı da öğreniyor. Bir kere organize olma yeteneğin gelişiyor. Aynı anda alt açma, şirinlik şebeklik yapma, mama soğutma ve kusmuk temizleme gibi işleri uykusuzluktan geberdiğin bir anda düşünüp uygulama sırasına koyabiliyor ve yapabiliyorsun.

"Çocuk gerekli mi vallahi biz düşünmüyoruz" diyen çok bilmiş entel dantel arkadaşlar; kendinize gelin. Yok öyle bi dünya bir gün gelecek biyolojik saatiniz zırıl zırıl çalacak ve komşunun bebeğini ekmek arası yutmak isteyecek kadar delireceksiniz. Unutmayın bu doğamızda var ve zamanı geldiğinde spermdi yumurtaydi, ısıydı çatladıydı diye takvim tutarken bu söylediklerimi hatırlayıp,  " ne de haklıymış"diyeceksiniz. Ahanda buraya yazıyorum...

Kendini hazır hissedemeyen arkadaşım;  sor annene  "o çok mu hazırmış seni yaparken". Konu çocuk sahibi olmak ise  hazır olmak diye bişi yok. Koşulları hazırlamak belki birazcık gereklidir de, okul fonu oluşturmadan da doğurabilirsin. Yani en az 2,5 sene evde bakılacak yani okul için kasacak zamanın var. Az ye mesai yap, ek iş yap, emeklilik öde, beyin taksiye çıksın falan. öyle atla deve değil yani. bahane üretme ve üretime geç ;)

Ama bu yazının ana fikrini kaçırma. Bunları anacığın, teyzeciğin, ablacığın, kuzenciğin, yeğenciğin gibi bi şekilde elinin uzanabildiği, terichen gündüz ev mesaisi yapan insancıklarla maddi manevi bağlantını kesmemen.

Çocuk ateşlenmiş ve çok önemli bir sunumun termini mi yaklaşıyor?
Benim gibi elinde ateş ölçer, altında pazen pijama ve dağınık saçlarla far görmüş tavşan gibi kalakalma. Bak şimdi yarın soracaklar, ne oldu bizim iş? diye. Küçük Emrah gibi boynumu büküp dudağımı mı büzsem,  atara atar gidere gider zeytinyağı mı olsam. Her iki senaryoda da hem haklıyım, hem haksızım. Haklıyım: bakacak, ilgelenecek başka kimsem yok.  Haksızım: "bu üç aydır kaçıncı? bir çocuğu olan siz değilsiniz tobi hanım" cümlecikleri ile vurur yüze ifadesi ne desen boş bir tanesi.

Ha bu arada, bu akşam çok sevdiğim iki arkadaşımdan bir çift, bir tek bebek müjdesi aldım. Allah isteyen diğer arkadaşlarıma nasip etsin de güzel haberlerini alalım.
Bunca lakırdı bahanesi bol olanlar için, benden söylemesi...

Yorumlar

Popüler Yayınlar