hayatı tasarlamak...

"Tasarım engellerle karşılaşınca yapılır" demişti, üniversitedeki kıymetli bir hocamız. Ve eklemişti; "tembeller yaratıcıdır" diye. İşte ben bu iki cümlenin ayaklı temsilcisiyim.
Tembel yaratıcı ve sürekli engellenen insan.
"Yaşım kemale erdi  ama hala ergen gibi mi düşünüyorum" mu sanıyorsunuz? Tam tersi yaşımın olgunluğuyla ergen gibi isyan ediyormuş gibi görünsem de derinlerde yüksek seviye bir kabullenişin sancısını çekiyorum. Kabulleniş olgunluğun en önemli adımı bence.
Olayları, süreçleri, sonuçları, insanları kabullenebilmek ise işte bu da olgunluğun nirvanasına ulaşmak elbette.
Yani bende henüz oluşmayan durumun özeti. Olgunluğumu emeklerken, olmam gereken ve olduğum arasında sıkışmış bir durumdayım. Mandıra filozofunun dediği gibi; "istifa edemiyorsan özgür değilsin" gerçeğiyle burun burunayım.
İş mi tek mesele, elbette hayır.
Olayın baş kahramanı benim. Benliğim...
Yaşasın çevremde onca spotluk insan varken başrol ve odak nihayet bende. Leonardocuğum da nihayet Oscar heykelciğine kavuşmuşken, ben ayna elimde "ben kimim" sorusunu yansımamda arayıp, gözlerimin kenarlarında miniminnacık çizgiler keşfediyorum.
Sonra asıl soru kulaklarımda çınlamaya başlıyor;
"Kim değil mesele olduğun kadarsın işte. Seni sen yapan ruhunu neyle besleyeceksin ve daha ne kadar bekleyeceksin?"

Sevgi dolu eş,
söz dinleyen evlat,
tek gerçek dost kardeş,
özverili anne,
çalışkan personel,
yardımsever iş arkadaşı,
sırdaş arkadaş.

olmam gerektiği gibi oldum, daha ne yapmam gerekiyor vallahi ben de bilmiyorum derken alıyorum yine aynayı elime.
"Aaaa, kendimi unutmuşuuum. Ama kendim olmak bencil olmak demekti,  ama kendini düşünmek kötü evlat demekti, ama kendi kafama göre yapmak yanlıştı, hayat bana olması gerekeni zaten  vermişti, ben de yetinmiştim. peki o zaman bu kadrajda kendimi göremiyorum?"

Önce al eline bezi, gözlük camlarını sil ve iyice temizle. kirden pastan arın ki, önünü gerçekten görebil. Gördüğün herşey hoşuna gitmeyecek elbette ama işte kabulleniş burada başlıyor.  Aynaya bak, sağında ve solundakilere bak, karşındakine bak. İçini gör, aslında sana ne söylemek istediğini dinle, analiz et.
Topladığın veriler hoşuna mı gitmedi. Yapacak bişi yok. Kabullenişin ikinci evresi. Herkes Olduğu ve hatta olabileceği kadar ve sen nasıl değişmeyeceksen, onlar da değişmeyecek. Değişimin sadece süreçlerde işe yaradığını unutma. Demirbaş olan karakterdir ve değiştiği çok nadir görülür.
Bunu da kabullendin mi, bravo sana evlat.

Şimdi sıra karar vermede.
Görmeyi öğrendin, analiz ettin ve değerlendirdin. Karar en zorlu evreymiş gibi gelir ama bundan öncekileri gerçek anlamda aştıysan zaten karar vermişsin demektir.  Karar da mı tamam?
Sıra doğru zaman dediğimiz koşulların en şukela hale geldiği zaman. İşte o biraz şans, biraz öngörü yeteneği, biraz da alt yapı çalışması demek çekirge.

Tüm bunları biraraya getirince hayatını tasarlamış oluyorsun, kurgulamak sahne sahne kafanda çekmek gibi bişi ama tasarlamak aynaya bakmak değil de içinden geçme macerasına atılmak gibi. Nereye çıkacağını bilmesen de doğru yolda olduğuna inandığın o his.  Şaheser olmasa da sen yaptığın için güzel olan. Dağın zirvesine ulaşmak için ter döktüğün ve manzarasına hayran kaldığın o dar patika, o macera.
Şimdi al kalemi kağıdı eline geç aynanın karşısına haydi tasarla.
Ya da geç televizyonun karşısına adadakileri seyret, tercih senin...

"Seni sen yapan şey tercihlerindir" demişti birisi ama hatırlayamıyorum kimdi?..




Yorumlar

Popüler Yayınlar