bir şeye de itiraz etmediğin bir günü görecek miyim, acaba?
böcüüm bana der: "masallah çarşı, herşeye karşı" diye.
ama yok ben o kadar değilim.
nincanın yerine gelen yeni arkadaşımız. çok iyi allah bozmasın. insaniyetli falan ama herşeye bir itiraz durumu var ki, bazen dayanamıyorum. kulaklıklarımı takıp soyutlamaya çalışıyorum kendimi ortamdan. sıkıntı basıyor, duydukça.
fotoğrafçı ne biçim çekmişmiş, bu bilgisayarda hiç arşiv yokmuş, o site dandikmiş, bu öyleymiş, şu böyleymiş. bu beğenmezlikleri. bende de otomatik savunma tepkisi oluşmaya başladı. yok o öyle değil, şu sebepten, bunun işleyişi bu gibi demekten, sürekli boklamalara karşı aklama stratejileri geliştirmekten yoruldum artık.
bir de itiraz durumları var. peynir resmi lazım oldu geçen hafta bendeki arşivden ayıklayıp, vereyim dedim. o konsept arıyormuş. "iyi bir bak, içlerine beki işine yarar birşey çıkar. "diyorum. sonuçta kullanıp kullanmadığını bilmiyorum çünkü yardım etmekten vazgeçtim. ne halin varsa gör misali, "nasıl biliyorsan öyle yap" dedim.
tamam iyisini sen bil, en iyisi sen ol. itirazım yok. işte rekabetten oldum olası nefret ederim. ben takım adamıyımdır. ekip çalışması severim. yardım isteyenin yanına koşarım. işim olmasa da gerekirse gecelerim, sabahlarım, gocunmam. iş bitmelidir ve benden yardım istenmiştir. böylesi bir salak olduğum için, çok çektim zamanında. ne yazık ki hala da akıllanmamışım.
bırak, ne karışıyorsun. herkes kendi bokunda boğulsun. sanane tobi, sanane...
yine birşeylerden bahsediyorduk. mr. hope, ben, mr.itiraz.
mr. hope'un zihni sinir projelerinden birini konuşuyorduk. yok, o iş olmazmış, zırtmış, zortmuş. en sonunda dayanamadım; "bir şeye de itiraz etmediğin bir günü görecek miyim, acaba?"deyiverdim.
hiç tepki vermedi.
ya, anladı. ya da anlamazlığa geldi.
göreceğiz...
ya hormonlarım kudurdu gene, heyheylerim toplandı başıma.
ya da, sabrımın istinad duvarları inceldi.
neymiş?
göreceğiz...
ama yok ben o kadar değilim.
nincanın yerine gelen yeni arkadaşımız. çok iyi allah bozmasın. insaniyetli falan ama herşeye bir itiraz durumu var ki, bazen dayanamıyorum. kulaklıklarımı takıp soyutlamaya çalışıyorum kendimi ortamdan. sıkıntı basıyor, duydukça.
fotoğrafçı ne biçim çekmişmiş, bu bilgisayarda hiç arşiv yokmuş, o site dandikmiş, bu öyleymiş, şu böyleymiş. bu beğenmezlikleri. bende de otomatik savunma tepkisi oluşmaya başladı. yok o öyle değil, şu sebepten, bunun işleyişi bu gibi demekten, sürekli boklamalara karşı aklama stratejileri geliştirmekten yoruldum artık.
bir de itiraz durumları var. peynir resmi lazım oldu geçen hafta bendeki arşivden ayıklayıp, vereyim dedim. o konsept arıyormuş. "iyi bir bak, içlerine beki işine yarar birşey çıkar. "diyorum. sonuçta kullanıp kullanmadığını bilmiyorum çünkü yardım etmekten vazgeçtim. ne halin varsa gör misali, "nasıl biliyorsan öyle yap" dedim.
tamam iyisini sen bil, en iyisi sen ol. itirazım yok. işte rekabetten oldum olası nefret ederim. ben takım adamıyımdır. ekip çalışması severim. yardım isteyenin yanına koşarım. işim olmasa da gerekirse gecelerim, sabahlarım, gocunmam. iş bitmelidir ve benden yardım istenmiştir. böylesi bir salak olduğum için, çok çektim zamanında. ne yazık ki hala da akıllanmamışım.
bırak, ne karışıyorsun. herkes kendi bokunda boğulsun. sanane tobi, sanane...
yine birşeylerden bahsediyorduk. mr. hope, ben, mr.itiraz.
mr. hope'un zihni sinir projelerinden birini konuşuyorduk. yok, o iş olmazmış, zırtmış, zortmuş. en sonunda dayanamadım; "bir şeye de itiraz etmediğin bir günü görecek miyim, acaba?"deyiverdim.
hiç tepki vermedi.
ya, anladı. ya da anlamazlığa geldi.
göreceğiz...
ya hormonlarım kudurdu gene, heyheylerim toplandı başıma.
ya da, sabrımın istinad duvarları inceldi.
neymiş?
göreceğiz...
Yorumlar
Herşeyi de bilmeyiver , herşeyide eleştirmeyiver. Yok yok bende hiç dayanamıyorum böylelerine...
Bilmesinde , anlamasında fayda var diyorum...